loader
HASAN VE HASANAĞA : ÖRTÜŞEN İSİMLER

HASAN VE HASANAĞA : ÖRTÜŞEN İSİMLER

Hasanağa’ya gidiyorum der, insanlar çoğunlukla. Restaurant kelimesi yabancı, lokanta kelimesini gereksiz görürler belki de. Bana ise lokanta kelimesi yakın geliyor.

Hasanağa Lokantası mekan olarak Nurettin Bey’in dedesi Hasanağa’ya ait. O, bu evde, bir tüccar olarak güzel şeyler yaşamıştır mutlaka. Torunu Nurettin Bey ise ekonomi tahsili görüp, dedesinin yaşadığı mekanı bir işletme haline getirmiş. Böyle bir lokantayı hayata geçirdiği için kendisini kutlamak gerekir.

Bir lokantanın zamana ayak uydurmasını, kalıcı olabilmesinin nedenlerini merak etmişimdir hep. O mekanı ayakta tutan sahibi midir? İşletme anlayışı mıdır? Yoksa mutfakta çalışan aşçısı, servis yapan elemanı mıdır? Hele bir de sanat, edebiyatla uğraşan, zor beğenen insanları orada tutmasını, sürekli müdavimi olmasını sağlayan nedir? Bütün bu soruların cevabı elbette kişilere göre değişir. Kimisi için şu kimisi için budur verilecek cevap.

Ancak bir lokanta sadece masa, sandalye, tabak, kaşık, çatal, bardaktan oluşmuyor. Bu nesneler ne kadar pahalı estetik olsa da yetersiz kalabilir bazen. Çünkü insandır yemeği yapan, sunan, müşteri olarak oturan, yemeği yiyen, içkisini içen. Sonuç olarak bir mekanın ruhunu yaratır insanlar.

Hasanağa’nın atmosferini düşündüğümde, açıldığı günden itibaren, Hasan – Hasanağa isimleri örtüşüyor benim belleğimde. Bu lokantanın bir kimliğe kavuşması, sanatsal bir ortama dönüşmesi için epey emek verdi Hasan Polat. Her ağaca bir şairin ünlü bir şiirini astı, dibindeki masaya da şairin adını verdi. Cemal Süreya, Özdemir Asaf, Edip Cansever gibi.

Sanatla uğraşanlar da akşamları uğrayacakları bir evleri olsun istediler. Akşam olunca aile fertleri eve gelir sohbet ederler ya, o misal işte, öyle sıcak. Nice uzun masalar kuruldu, etrafında şair, yazar, ressam, eleştirmenin buluştuğu. Diğer masalarda oturanlar belki gıptayla baktı onlara.  İçinden, keşke bende o masada otursaydım dedi birileri.

Hasan bu ruhu yarattı ama, hayatın koşulları onu bir gün çekip aldı Hasanağa’dan. Tebdil-i mekanda ferahlık var diye düşündü belki de. Hasanağa dostlarının gözleri aradı onu uzun bir süre. Kimisi fazla uğramaz oldu. Çeşitli söylentiler döndü etrafta onunla ilgili. Neredeyse efsane oluyordu. Zaman geçti, Hasanağa kapısını tekrar Hasan’a açtı, Hasan da gönlünü Hasanağa’ya. Yeniden bir araya geldiler. Hasan Polat ve Hasanağa mutludur sanıyorum bu birleşmeden.

Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine misali, daha nice yıllara Hasan ve Hasanağa.

İmren Çalışkan Tüzün


Etiketler: İmren Çalışkan Tüzün

Şimdi Paylaş

0 Yorum

Yorum Yap

CAPTCHA Image 

Benzer Haberler

Kahta’da Roma döneminden kalma ‘vedalaşma’ sahnesi

Adıyaman'ın Kahta ilçesinde, Roma dönemine ait olduğu belirlenen ve iki kişinin tokalaştığını gösteren kaya parçasının üzerindeki kabartmanın "veda sahnesi"ni yansıttığı belirtildi. Adıyaman Müze Müdürü Mehmet Alkan, Tütenocak köyünde yağmur yağışıyla ü...

Kırmızı Atkı ve Berenin Sıcak Hikayesi

Akdeniz’de kış günleri yaklaştığında hafif bir telaş vardır evlerde. Uzun süren yazların giysileri kaldırılır biraz da istemeyerek. Kazaklar, montlar, ceketler, mantolar, kalın çoraplar, atkılar, bereler, eldivenler, şemsiyeler çıkarılır dolaplardan. Pek çok yerde kışın erken gelmesiyle, insanlar &...

Gelenekle Modernlik Arasına Sıkışmış Kent Düğünleri

Eskiden günlerce süren peri masalı düğün törenleri  günümüzde   bir geceye sıkıştırılmaya çalışılıyor artık. 1960-70’li yılların, geleneklere baş kaldıran, sevdiği adamı ya da kadını alıp, nikah masasına koşan asi insanlar pek kalmadı şimdilerde. Her ne kadar r&uu...