Havaların ayaza çaldığı bugünler size gençlik günlerinizi hatırlatıyor. Hani, henüz soğuğun sizi sokaklardan alıkoymadığı, ona inat sokakları arşınladığınız günlere. Hava soğuktur, üşüyorsunuzdur, fakat erkek arkadaşınızla sokağa fırlayıp yürümenize engel değildir, sıkıca giyinir, herkesin evine sığındığı o akşamlarda, sokakların bomboş olmasını fırsat bilir, olmadık sokaklara girer çıkarsınız. Belki perdenin arkasından bakan bir göz “ delirmiş mi bunlar, bu soğukta sokakta dolanıyorlar” demiştir size. Ne gam, siz onların varlığını umursayacak düşünce ve duyguda değilsinizdir. Sevdiğiniz kişi ve siz kocaman bir dünyasınızdır çünkü. Dünyaya karşı meydan okur gibisinizdir sokaklarda yürürken.
Böyle havalarda, sokaklar, parklara, parklar, bulvarlara açılır en sonunda sıcak bir Pastane köşesi kucaklardı sizi. Sıcak bir çay ya da salep içinizi ısıtmaya yeterdi. Elbette konuşulanlar da sizi sarıp sarmalardı. Pastane çalışanları da servis yaparken sizi yan gözle süzmeyi ihmal etmezlerdi. Artık, tarihin sayfaları arasında yerini alan Santral Pastanesi, Yılmazlar Çay Bahçesi, Cafe Aktüel o günlerden aklınızda kalan mekanlardandır.
Zaman öyle akmaya başlar ki, sokaklardan, pastanelerden, lokantalardan, dostlardan kendinizi yavaş yavaş çekmeye başlarsınız. Bir zamanlar evlerinden çıkmayan, kendi yaşamlarına kapanmış insanları ne kadar eleştirseniz de zaman sizi o yaşama doğru çekmeye başlar. Zamansızlıktan dert yanan pek çok insanı anlamaya başlarsınız. Yaşınız ilerledikçe zaman denilen şey sanki kısalmaktadır. Hele zamanını sizin belirlediğiniz bir işle uğraşıyorsanız, onu planlamak ve ona yetişmek daha da zorlaşır. Sinemaya, operaya, söyleşiye ya da sergi açılışına gitmek sizin zamanınızdan çalar sanki. Yine de hayatın içine karışmak için bu zamanı yaratmaya çalışırsınız.
Öte taraftan, internetin hayatınıza girmesi, başta e-mailler, msn’ler ardından facebook’lar sanal ortama sürüklüyor sizi. Ülkenizde ve dünyada olup bitenleri sanal ortamda izlerken, yaşadığınız semte, sokaklara, parklara yabancılaştığınızı hissediyorsunuz günden güne. Hangi kentte yaşıyorsunuz, kentinizde, semtinizde neler olup bitiyor bunları bile sanal ortamdan öğrenmeye başlıyorsunuz. Gökyüzü bile dönse de bana baksa diye bekliyor belki.
Bütün bunları düşününce kendinize bir zaman dilimi yaratıp sinemaya gitmeye karar veriyorsunuz. Biletinizi internetten alıp, önceden planınızı yapıyorsunuz. Senaryosunu Barış Pirhasan’ın yazdığı, yönetmenliğini Yusuf Pirhasan’ın yaptığı “Kurtuluş Son Durak” filmi, sanki unuttuğunuz değerleri hatırlatıyor size. Ötekileştirilmiş, hayatın kıyısına itilmiş kadınların ilişkileri, birbirlerinin yaşamlarına tutunmaları, desteklemeleri günümüzde ne kadar yaşanabiliyor diye sormadan edemiyorsunuz kendinize.
Sinema dönüşü Konyaaltı’ndan Lara’ya doğru taksiyle yol alırken kent merkezine yöneliyorsunuz. Bir zamanlar tam da göbeğinde oturduğunuz kentin merkezini şimdi bir vesileyle görüyorsunuz. Geçirdiği değişimleri hatırlıyorsunuz. Atatürk Caddesi’ndeki yeni çalışmalar dikkatinizi çekiyor. Işıklandırması kötü, aralara yerleştirilen merdivenler ise neredeyse yeni bir engel oluşturmuş. Işıklar Caddesi’ne geliyorsunuz. Kötü ışıklandırma bir kez daha sizi irrite ediyor. Ne kadar sık yerleştirilirse yerleştirilsin bu mavi ışıklar caddeyi aydınlatmıyor, düşünüldüğü gibi caddeyi de merkez haline getirememiş. Bomboş caddeye kafelerin cılız ışıkları eşlik ediyor. Sampi Kavşağı’nı geçtiğinizde ise yaşam canlanmaya başlıyor. Eski Lara Yolu’nun kenarına sıralanmış lokantalarda çok müşteri görünmese de yine de canlı bir ortam hissediliyor.
Oradan kendi semtinize doğru dönüyorsunuz. Tanrının unuttuğu semtlerden biri sanki. Karanlıklara gömülmüş, sadece araba seslerinin inlettiği Burhanettin Onat. Bu kente damgasını vurmuş eski bir Belediye Başkanı ve Milletvekili’nin adını taşıyor. Fakat bu semtte gelir düzeyi yüksek insanlar yaşamıyor, daha çok, gün geçtikçe sayıları artan göçmenler yerleşiyor.
İnsan düşünmeden edemiyor, Belediyeler neden kentin bazı caddelerini yeniliyor da, diğer semtlerini ihmal ediyor.
Eve dönüyorsunuz, pencereden yola bakıyorsunuz. Bu soğukta ve gecenin karanlığında yürüyen iki insanı görünce eski günlerinizi hatırlıyorsunuz yeniden.
İmren Çalışkan Tüzün
0 Yorum