Elektrik Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK), dün kapasite mekanizmasından yararlanacak termik santralleri açıkladı. Yüksek maliyetli santralleri devre dışı bırakmamak için kamu kaynaklarından ayrılacak bütçe, kömür santrallerinin ayakta kalmasını sağlayacak ve iklim değişikliğine, su ve hava kirliliğine sebep olarak gıda güvencesini tehlikeye atacak. Bu devlet teşviki, fosil yakıtların hızla ucuzlayan rüzgâr ve güneş enerjisiyle yarışamadığını gösteriyor.
Türkiye Paris Anlaşması sonrası düşük karbonlu bir ekonomiye yatırım yapmak yerine, elektrik piyasasındaki arz fazlasından ve yüksek maliyetlerinden ötürü rekabet edemeyen santrallere milyonlarca lira destekte bulunarak, hem elektrik piyasasına müdahale edip yerli ve yabancı kaynakların rekabet dengesini bozacak, hem de emisyonların artmasına ön ayak olup hava kirliliğinin tehlikeli düzeylere çıkmasına yol açacak. Üstelik bu teşvik, hanelerin elektrik faturasına mali yük olma riski taşıyor.
Santrallere yapılacak ödemeler tüketiciye yansıyacak mı?
Doğalgaz ve kömür santrallerinin üretime devam edebilmesi için yapılacak kapasite mekanizması ödemelerinin 1,5 -2 milyar TL’yi bulacağı tahmin ediliyor. Öngörülen yardım, kamu bütçesinden otoyollar, köprüler ve hastaneler için verilen devlet garantilerinin 3’te 1’i kadar büyük bir ölçekte ek bir ödeme anlamına geliyor. Avrupa özelinde yapılan analizler kapasite mekanizmalarının son tüketiciye ek maddi yük çıkardığını ortaya koyuyor. Örneğin, Polonya’da benzer teşviklerin elektrik faturalarında yüzde 20 artışa sebep olması bekleniyor. Türkiye’de de fosil yakıtlara yapılacak bu yardımın elektrik faturalarına yansıtılıp yansıtılmayacağı merak konusu.
İthal kaynak bağımlılığı devam edecek, cari açık büyüyecek
İthal kaynaklara bağımlılığını kırmak amacıyla ‘yerli ve yenilenebilir enerji’ politikası güden Türkiye’nin kurulu gücü 2017 Aralık sonu itibarıyla 85.200 MW’a yükseldi; arz, talebin ve puant talebin oldukça üstüne çıktı. Rüzgâr ve güneşin hızla düşen fiyatlarının değiştirdiği piyasa koşullarında doğalgaz ve kömür santralleri üretim yapma konusunda teşviklere ihtiyaç duyuyor. Yatırım maliyetlerini karşılamakta zorlanan santraller kamu fonlarıyla ayakta tutulmaya çalışılıyor. Kapasite mekanizması, halihazırda yüzde 75 olan ithal kaynaklara bağımlılığın, hazineden kaynak sağlayarak artmasına ön ayak olacak, bu da cari açığın büyümesiyle sonuçlanacak.
İklim değişikliğiyle mücadeleye olumsuz mesaj
Doğalgaz ve kömür sektörüyle sınırlı tutulan mekanizma, elektrik piyasasında yüksek emisyon kaynağı santrallerin kapanmasını engelleyerek Türkiye’nin küresel iklim değişikliğiyle mücadelesine ve düşük karbonlu yatırımlara iştahına dair olumsuz bir sinyal verecek. Termik santraller, su ve hava kirliliğine yol açmaya ve gıda güvencesini tehdit etmeye devam edecek.
350.org Türkiye Kampanya Sorumlusu Cansın Leylim “Herkes için temiz, ucuz ve adil enerji için fosil yakıtları terk etmemiz gerekiyor. Küresel ölçekte gerek fosil yakıtların çıkarılması, gerekse kömür ve doğalgaz santrallerine yönelik finansman sağlanmaması için bir eğilim söz konusuyken Türkiye’nin yüksek karbon planları endişe verici’ diyerek teşvikleri yorumladı.
CAN Europe (Avrupa İklim Ağı) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Elif Gündüzyeli, “Kömürlü termik santraller, sabit alım garantisinden yararlanmanın yanı sıra, bölgesel teşvik mekanizmaları kapsamında gümrük vergisi muafiyeti ve KDV muafiyetinden de yararlanıyor. Türkiye’de halihazırda kömür üretimine yılda 260-300 milyon dolarlık destek sağlanıyor. Kapasite mekanizmalarıyla birlikte kömürün yanında ithal doğalgaz santrallerinin de kamu katkısından faydalanması, hem fosil yakıt teşviklerini bitirme sözü veren G20 üyesi, hem de Paris İklim Anlaşması’na taraf Türkiye için kaygı verici bir gelişme” dedi.
Ekoloji Kolektifi Derneği’nden Fevzi Özlüer “Bu teşvik mekanizması gösteriyor ki, Türkiye'de enerji açığı sorunu değil enerjinin demokratik planlanma ihtiyacı var. Teşvikler yenilenebilir ve temiz üretim modellerine, enerji tasarrufuna yönlendirilirse umulan kamu yararı mümkün hale gelebilir. Ne pahasına olursa olsun enerji arzı politikası yerine; enerjinin nasıl üretildiğini, nasıl kullanılacağını, doğa ve topluma maliyetini gözeten bir yaklaşımla enerji arzı politikaları geliştirilmelidir. Bu teşvik mekanizmasının enerji piyasasındaki rekabet ortamını bozduğu, bunun hukuki ihtilafları arttıracağı ve sonuç olarak kamuya ek bir maliyet getirdiği de gözden kaçmamalıdır" dedi.
Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Yöneticisi Özgür Gürbüz “Türkiye’de yerli ve temiz sınıfında yer alan yenilenebilir enerji kaynakları kömür ve doğalgaza kıyasla daha ucuza elektrik üretebilirken, pahalı ve kirli fosil yakıtlara kapasite mekanizması aracılığıyla bir teşvik daha vermenin hiçbir mantıklı açıklaması yok. Arz fazlası nedeniyle şişen elektrik piyasasında, yatırımcılarının yanlış öngörülerinin bedelini devlete ve dolayısıyla vatandaşlara ödetmek kabul edilemez” diyerek yorumlarını dile getirdi.
HEAL (Sağlık ve Çevre Birliği) Enerji ve Sağlık Danışmanı Funda Gacal ise teşviklerin yaratacağı hava kirliliğine dikkat çekerek, “Türkiye’de elektrik üretiminde kömürün payının artması insan sağlığını tehdit eden hava kirliliğinin daha çok artmasına neden oluyor. Ülkemizde her yıl hava kirliliğine bağlı 28.881 erken ölüm gerçekleşiyor. Fosil yakıt teşviklerinin kaldırılması ve fosil yakıtların doğru şekilde vergilendirilmesiyle bu ölümlerin yüzde 74’ünün önlenmesi mümkün. Türkiye her yıl fosil yakıt sektörünü 1,9 milyar dolar teşvikle desteklerken, fosil yakıtlar teşviklerinin 10 katı kadar (19,4 milyar dolar) sağlık maliyeti yaratıyor." dedi.
Greenpeace Akdeniz Kampanyalar'ından haberdar olmak için; http://www.greenpeace.org/turkey/tr/
0 Yorum